İslamcılık geleneğinde bir demokrat: RAŞİD GANNUŞİ
İslamcılık geleneğinde bir demokrat: RAŞİD GANNUŞİ Kaynak: İslamcılık geleneğinde bir demokrat: RAŞİD GANNUŞİ
28/11/2023 15:22 | Son Güncelleme : 21/11/2024 07:19 | Okunma Sayısı : 450 | Super Admin
Sözün Başı…
Yakın zamanda Kays Said’in gerçekleştirdiği darbe gözlerimizi tekrar, ‘’Arap Baharı’’ diye literatürlere geçen fakat bizim ‘’Arap Kıyamları’’ diye isimlendirmeyi tercih ettiğimiz kıyamların başladığı yere, yani Tunus’a çevirmemize neden oldu.
Tunus İslami Hareketi NAHDA’nın “tavizlerine” rağmen Tunus’ta darbe severlerin tekrar despotizm sevdaları kendini gösterdi ve hükümeti feshettiler.
Böyle bir atmosferde (NAHDA) hareketi ve hareketin kurucusu olan Üstad Raşid Gannuşi hakkında bir şeyler yazma gerektiği fikri oluştu zihnimde. Raşit Gannuşi, fikirlerinden dolayı çok tartışılan bir şahıs. Bu nedenle fikirleri hakkında bir şeyler yazmak, fikirleri ile ilgili asıl kast ettiği noktaların neler olduğunu bilmek, anlamak ve o fikirleri hakkaniyetli bir şekilde eleştirmek arzusuyla -yazdığı eserlerden yola çıkarak- Raşid Gannuşi’nin bir portresini yazmaya karar verdim.
Tabiki Gannuşi gibi felsefe okumuş ve felsefi derinliği olan entelektüel bir şahsiyetin portresini çıkarmak kolay değil. Bir dostumun tavsiyesi ile Filistinli bir akademisyen olan kıymetli yazar Azzam S. Tamimi’nin ‘’Raşid Gannuşi: İslamcılık Geleneğinde Bir Demokrat’’ isimli kitaptan fazlasıyla yararlandım. Hatta çıkardığım portre genel anlamda bu kitabın özeti niteliğinde oldu, diyebilirim. Ayrıca ‘’GZT’’ sayfasının Gannuşi ile ilgili yaptığı video ve Gannuşi’nin ‘’İslam Devletinde Kamusal Özgürlükler’’ isimli kitabını okuma fırsatı bularak bu portreyi hazırlamak nasip oldu.
Sözü daha fazla uzatmadan asıl konumuza, Raşid Gannuşi’nin hayatını ve daha sonrada Fikir ve düşünce dünyasını anlatmaya başlayalım...
Hayatı
2. dünya savaşının arifesinde Tunus, Fransa’nın baskısı ve sömürgesi altındaydı. Almanya’nın 1940 yılında Fransa’yı işgali ile Tunus halkı göreceli bir rahatlığa kavuştu. Fakat savaş Almanya’nın yenilgisi ile sonuçlanınca Fransa’nın Tunus halkı üzerindeki baskısı daha da arttı. Bu dönemde Tunus halkının Fransa’ya karşı başlattığı direniş hareketi ve Almanlarla iş birliği yapıldığı bahane edilerek on binden fazla insan toplama kamplarına mahkûm edildi.
Böyle bir atmosferin yaşandığı Tunus’ta, 22 Haziran 1941’de, Tunus’un Gabes vilayetinin Hammaya’ya yakın bir köyde dünyaya gelir, Raşid Gannuşi. Yetiştiği toplum modernitenin etkili olmadığı, Müslüman bir toplumdur. Modern ulaşım ve iletişim araçları, yerel halkın kınadığı tatil, eğlence, kılık kıyafet gibi batılı alışkanlıklar henüz onları ele geçirmemiştir. On kardeşin en küçüğüdür. Babası hafızdır. O da babasından aldığı eğitimle Kur’an’ı ezberler. İki abisinin üniversite için şehir dışına gitmesi aile ekonomisini kötü etkilediğinden eğitim hayatı sekteye uğrasa da, abisinin Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra hâkim olması ile eğitim hayatına kaldığı yerden devam eder. Tabi eğitim hayatının sekteye uğramasında tek neden bu değildir, aynı zamanda babası onun batılı tarzda eğitim veren bir okulda okumasını istemez.
Gannuşi, on dört yaşında Hammaya’da ortaokul eğitimine tekrar başlar. Bu okul vakıflar tarafından finanse edilen Ez-Zeytuna İlahiyat Enstitüsü tarafından denetlenen, Ez-Zeytuna Enstitüsünün bir parçasıdır. İlkokul, Ortaokul ve Lise eğitimini içeren bir müfredatları vardır. Eğitim dilleri Fransızca değil, Arapçadır.
Gannuşi daha sonra ailesi ile beraber Gebes’e göç eder ve burada başka bir Ez-Zeytuna okulunda eğitimine başlar. Bu göç hayatında yeni bir dönemin başlangıcı olur. Çünkü ilk defa burada batılılaşmanın etkisini hisseder. Yaşadığı geleneksel yaşam ve dindarlık artık evin sınırlarına sıkışmıştır.
Şunu da belirtmek gerekir ki, Fransız sömürgesi 1881’den 1956’ya değin Ez-Zeytuna’ya ciddi hasar verdi. Sömürge yönetimi ilkokuldan üniversiteye kadar Fransızcanın ana dil olarak kullanıldığı paralel bir eğitim sistemi kurdu. Bu durum bütün bir neslin Fransa’nın istediği gibi şekillenen yoğun bir eğitimin başlangıcı niteliğindeydi.
Gannuşi başkentte bulunan İbn-i Haldun merkezindeki eğitimi boyunca (1959-1962) sıkı bir İslam takipçisi değildi. Aldığı dini eğitim ve Fransız sömürgesinden miras kalan laik kentsel yaşam arasında sarsılmaktaydı. Burada ifade edilen laiklik terimi sadece dinin kısıtlanmış rolleri anlamına gelmez, görüntü bakış açısı olarak, zihinsel anlamda tam bir laikliği ifade ediyordu.